Neden Buradayız?

Sosyal Medyacı küçük kardeş yeni böbrek nakli olmuş büyük kardeşe demişti ki beş yıl önce "bre kardeş gel beraber kardeş kardeş bir blog açalım, hem çalalım hem oynayalım; bizimle oynamak isteyenleri de aramıza kata kata kocaman bir aile olalım."

İşte böyle çıktık yola,hem kendimiz için hem sizin için, hayatın ve hayatlarımızın içinden, aklımızdan geçenleri, aman aklımıza gelmesin dediklerimizi; görüşlerimizi; yaşanmışlıklarımızı ve yaşanmışlıklaşmasını umduklarımızı; Dün’ün Bugün’ün olası Yarınların içine Siz dostları da katıp, arkamızda rüzgar önümüzde hayat, savrulalım dedik.

Her telden çalmak için burdayız, hem ağlatıp hem güldürmek, bazen güldürürken ağlatıp bazen ağlatırken güldürüp hep düşündürmek için. Gün gelecek stresimizi atacağız birlikte, gün gelecek kızıp bağıracağız ama inanın kızarken bile mutlu olacağız; Çünkü biz inanıyoruz ki mutluluk varılacak hedef değil, katedilen yoldur. Biz bu yolda iki mutlu noktayız ve sizlerle bir sürü mutlu noktacıklar olmak için buradayız....



4 Mart 2016 Cuma

Bilim Kurgu






Dokuz sekizlik adımlarını giyip ayaklarına, döküldü adam şehrin gece vurmuş sokaklarına. Havadaki nem kokusundan ürperse de bir an ciğerleri, hoşuna gitti kulaklarına dolan telaşlı kaldırımların karanlığa vokalleri. Kısacık yolu, uzun uzun yürüyerek raks ederken zamanla, meydan okudu ‘faili meçhul’ akreple yelkovana.

Nüfus kağıdı çoktan yolun yarısını geçmişti geçmesine de yolun o bahsedilen yarısını bulma formülü halen çözülememişti. 'Kaç dilde sayarsam sayayım, sayamadıklarım kadarım', diye düşündü. İlk karşısına çıkan çöp tenekesine sayılarını attı. Aşkları geçti birer birer aklından. Acıyı acıya, neşeyi neşeye kırdırdığı zamanları yokladı tek tek. Fazla yemekten midesine giren krampları anımsarken, karnının guruldayışına sevgiyle dokundu. Çöpüne teneke aramaktan vazgeçti. Anı torbasını oracığa bırakıverip, açlığını kendine katarak önünden geçmekte olduğu şehrin en yüksek, en lüks merkezine girdi, merdivenlere yöneldi. “Hoş geldiniz Cengiz Bey, şeref verdiniz” klişelerini duymazdan gelip sindire sindire çıkmaya başladı basamaklardan. Restoranın kapısını açıp yerlere kadar eğilerek içeri buyur ettiler, aldırmadı. Ağır geldi paltosu, bırakıverdi öylece tırabzana. Acıttı ayakkabıları, azat ediverdi terlemiş ayaklarını. Kol düğmelerinin eziyet ettiği gömlek, kemerinin işkence çemberinde tuttuğu ütü çizgili pantolon derken atıverdi içinde birike birike onu tüketen tüm Cengiz’leri basamak basamak.

Titreyen rüzgar kendisini binanın terasında karşılarken, o hiç mi hiç titremiyordu. Çırılçıplak ve çok şıktı. Ne adı vardı, ne geçmişi, ne yaşı, ne tutsaklıkları ne de tutsakları. Görünmezliğin formülünü bulmuştu. Durdu adımları çünkü artık yoktu ayakları. Ve işte o an duydu koskoca dünya bir hiç kimseden yayılan o dokuz sekizlik kahkahaları.



Alev Keskin 
Twitter / @alewkeskin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çok teşekkür ederiz,yorumlarınız bizim için çok değerli.