Öğle güneşinin yavaş yavaş
yükselen ışıkları sabahın tahtına kurulurken, Gün’ün canı çok sıkılıyor ve
kendisine oyalanacak birşeyler arıyormuş. Her 24 saat aynı döngünün içinde
kısılıp kalmaktan, sabahı, öğleyi, ikindiyi, akşamı, geceyi ve yine sabahı
yaşayıp, yaşatmaktan bıkmış usanmış... Dünyanın yaşı kadar zaman geçirmiş bu
döngüde Gün, bir çoğumuzun daha 30 una
geldiğinde "üff her gün aynı terhane bıktım bu hayattan" demeye başladığını
düşünürsek zavallı ne yapsın:) Her geçen günden kırpıp kırpıp yıldız yapılmıyor,
ayla güneş arasında saklambaç oynasa, O'nu
bulacak kimsesi yok, tek başına; hep kendi yazıp kendi oynuyor; ehh
herşeye rağmen bir şansı var ki dünyada olup biteni görüp duyabiliyor, Gün de
en eğlenceli bulduğu şeyi yapıyor genelde, oturup tepeden aziz dünyaya bakıyor;
insanları, hayvanları, çiçekleri, böcekleri seyrediyor, hepsinin lisanından
anladığı için de kim kime ne diyor hiç kaçırmıyor...
Hele insanlar yok mu, onlar
olmasa ne yaparmış Gün... Kimlere güler, nasıl eğlenirmiş... Tam böyle düşünürken
gözü genç bir adama takılıyor... Adam oturmuş parkta bir bankın üzerine,
satacağı uçan balonları şişiriyor. Rengarenk, bir sürü balon. Adam balonlarını
şişirdikçe şişiriyor, balonlar çoğaldıkça çoğalıyor ve Gün bir de ne görsün
baloncu adam rengarenk balonlarını eline alınca göğe doğru yükselmeye başlıyor.Yükseldikçe
yükseliyor. Gün adamın gülen gözlerinde kendini görüyor, muzip dudaklarında
sevincin adını, şaşkınlığında balonların mavisini, korkusunda kırmızısını
görüyor. Adam bulutlara yaklaştıkça, Gün adamın umutsuz ruhunun umutla, neşesiz
kalbinin neşeyle, inanmaz zihnininin merakla doldugunu görüyor; hatta işin
komiği Gün kendisinin bir kadın olduğunu farkedip kendi kalbindeki çarpıntıyı
duyuyor ilk defa, bir kalbi olduğunu anlıyor milyonlarca yıl sonra. Oysa
yaratıldığında O’na sen cinsiyetsizsin, senin işin dünyadaki 24 saatlik
dilimlerdeki güneş ışığını aksatmadan yönetmek, her 24 saatte zamanı kurmak ve
ışıkla birebir işlemesini sağlamak... Sen hissedemezsin, Sen sıkılamazsın, Sen
sevemezsin, bunları kelime olarak duyacaksın, hareket olarak insanları izlerken
göreceksin ama asla anlamını bilemeyeceksin, merak yeteneğin de olmadıgından bilmemeni
dert edemeyeceksin, aslında dert yetenegin de olmadığından sen sadece varlığını
milyarlarca yıla yayıp işini yapacaksın, düşünmeyeceksin, demişlerdi. Dedikleri
doğru çıkmamıştı, Gün hep sıkılmıştı, Gün yanlızlığını dert etmiş, insan olmayı
merak etmiş, sevmek istemiş ve bunları düşünürken umutsuzluğu hep yüreğinde hissetmişti.
Cisimsiz olduğundan da cinsiyetini hiç bilememişti. Taa ki şu
ana kadar....
Gün, baloncu adamın kanunlara aykırı yükselişinde ilk defa
bir adamın gözlerine tepeden değil aynı hizadan bakmış, ilk defa bir insanın
kokusunu yakından duymuş, ilk defa bir göğsün arkasındaki kalp denilen organın
sesini zamanın "tik tak" larından ayırdedip içine sindirmiş, kısaca ilk defa bir
insanın gözündeki bakışın parlaklığını yakından görmüştü. Baloncunun şaşkın
mutluluğunda aşkı bulmuştu. Aşk, yaradılışında O'na hissedemeyeceği söylenen
dünyadaki tarifsiz iki şeyden biriydi. Diğeri ise mutluluk demişlerdi. Şimdi
Gün ikisini de hissediyordu. Asla dokunamayacağı, varlığını asla bilmeyecek
birine hem aşıktı hem de aşık olabildiği için mutluydu. Bunların aşk ve
mutluluk olduğunu nereden biliyordu, biliyordu işte tarifi yoktu bildiği
kelimelerde...
Bir arkadaşım bana madem yazı yazıyorsun , kelimelerle aran
iyi, bana bir cümle ile aşkın tarifini yap dedi. Ben aşkı bir cümleye sığdırmak
istemedim; dürüst olmak gerekirse sığdıramadım da, ama bir anda hatta hiç
düşünmeden aklıma gelen tarifi hikayeleştirip yazıverdim:) Siz de okudunuz...
Herkesin Aşk için çeşitli tarifleri var biliyorum. Kiminiz
bir cümlede anlatırsınız, kiminiz benim gibi bir sayfa yazarsınız, kiminizin ki
bir kelimedir , kiminizin ki iki... Kiminizin aşkı dokunuşlarda saklıdır, kiminizin ki
uzaktan uzağa...Ben aklıma gelen ilk tarifi Aşk henüz göklerdeyken, yeryüzüne
indirip nefes nefese hayatın içine sokmadan sizinle paylaştım, şimdi sizden
dünyanın belki de en güzel duygusu için tariflerinizi bekliyorum. Lütfen
paylaşın ve siz paylaştıkça #ask çoğalsın, tüm evreni sarsın....
Alev Keskin
Tariflerinizi yorumlar kısmında paylaşırsanız çok seviniriz... Aşk'sız kalmayın Aşk'sız bırakmayın olur mu:)
Ahh Alevcım, bız 50 yaşın uzerındekılerın, aşkı tarıf etmesı pek kolay olmasa gerek, kalp carpıntılarımız cok uzaklarda kaldı zira...Ama yıne de kulaga hoş gelıyor telaffuzu bile''AŞK''ın...kıpır kıpır oluverıyor insan bırden..Tam kıpırdamısken yuregım, cok sene oncelerıne dönüp baktıgımda şöyle dusunebılıyorum... AŞK KAVUSAMAMAKTIR, AŞK EN AKLIBAŞINDA INSANA BILE YANLISLAR YAPTIRANDIR, VELHASIL AŞK GECE ILE GÜN GIBIDIR, IKI ZIT VARLIGIN BIRBIRINI ÇEKİM GÜCÜ....ya sence??? NUSRET ANTARCI TASAN
YanıtlaSilne güzel yazmışsınız Nusret teyze, ama birşeye karşı çıkacağım izninizle ben ilkokuldayken farklı aşık oluyordum , ergenlikte farklı, 20 li yaşlarda çok daha faklı,şimdi otuzların ortasında iş yine farklı ve biliyorum ki 70-80 ime de gelsem yine aşık olacağım özünde aynı cisminde farklı bir şekilde..ama nefes aldığım sürece aşk olacak hayatımda diyorum. siz daha 50 yaşında ... o kalp ortamını buldugunda her yaşta çarpar:)))
Silaskin tarifi göz yasi ile aci cümlelerde.... mutluluk ise bana fizaan
YanıtlaSilkalbini kuşan ve aşka bir şans daha ver kalpsiz adam...mutluluk fizanda değil yanıbaşında sadece uzanıp almana bakar....
Silask nefes almak gibidir, ama nefesi alip verirken sevgilinin tenine degmesidir ask, gozlerinde kaybolmaktir sevgilinin,elini tuttugunda nefessiz kalmaktir ask,askina asik askla yanip tutusan gozlerini kapatip ucurumdan atlamak gibidir ask :) deeprivertr
YanıtlaSilbu cümleler tutku kokuyor, aşkla içiçe geçmiş tutkulu kelimeler...kaleminize sağlık. tam bir in the depth of a river, nick'inize mütenasip:)Teşekkürlerrr
SilAşkın tam bir tarifi yapılamaz. Şiir de böyledir. Yapılmış ve yapılacak tariflerden her biri, denizden alınmış bir kova suya benzer. Hiç şüphesiz bu, deniz suyudur; fakat deniz değildir. Aşkı denize, tarifi de kovaya benzetirseniz elde edilen şey, aşkın bir halini izahtan ibaret kalır. Enginsiz, kıyısız, renksiz, dalgasız, derinliksiz bir izah. (PEYAMİ SAFA)
YanıtlaSilÜstadın yorumunun üzerine yorum yapmak mümkün mü... (;
Çok güzeldi teşekkürler...ama tariflerimiz bir kova sudan öteye gidemeyecek te olsa aşkı anlamaya çalışmak adına biz de tarif etmeye çalışalım ta ki Peyami Safa gibi bir üstüne laf söylenemeyecek tarife ulaşana dek...:) sevgiler
Silben aşkı bedenle sevgiyi ruhla bütünleştirdim hep. aşk: düşünmeden anlamadan bilmeden olmalı. adını bile bilmeden. onu sebep göstermeden istemek. teninde yanında elinde hayatında hatta nefesinde istemek. mantıksız olmalı. 20 yaşındayken 60lık ajdaya aşık olmak gibi. orhan gencebayla evlenme hayali olmalı bir genç kız için. olur olmaz düşünmeden. günlerce susuz kalıp su hayali kurmak gibi.
YanıtlaSilsevgi : bilinebilecek tüm değerleri kullanarak anlamlar katarak hissetmektir. anne gibi. baba gibi. sevgi için fedakarlık yapmak gerekir. vazgeçmek. kabullenmek. affetmek. sırf o istedi diye iğrenç bir flim izlemek. sadece elini tutup evlilik hayali ile beklemek. on sene annemı görmesem ona olan sevgim azalmaz. ama aşkımı birkaç gün görmesem önce hüsran hezimet sonra vazgeçiş arayış başlar. aşk beklemez. affetmez. burayı daha fazla doldurmayım. ikisini birden bulabilmek mutluluk birini bulabilmek acı ile son bulur.
diline sağlık...teşekkürler.
Sil