Neden Buradayız?

Sosyal Medyacı küçük kardeş yeni böbrek nakli olmuş büyük kardeşe demişti ki beş yıl önce "bre kardeş gel beraber kardeş kardeş bir blog açalım, hem çalalım hem oynayalım; bizimle oynamak isteyenleri de aramıza kata kata kocaman bir aile olalım."

İşte böyle çıktık yola,hem kendimiz için hem sizin için, hayatın ve hayatlarımızın içinden, aklımızdan geçenleri, aman aklımıza gelmesin dediklerimizi; görüşlerimizi; yaşanmışlıklarımızı ve yaşanmışlıklaşmasını umduklarımızı; Dün’ün Bugün’ün olası Yarınların içine Siz dostları da katıp, arkamızda rüzgar önümüzde hayat, savrulalım dedik.

Her telden çalmak için burdayız, hem ağlatıp hem güldürmek, bazen güldürürken ağlatıp bazen ağlatırken güldürüp hep düşündürmek için. Gün gelecek stresimizi atacağız birlikte, gün gelecek kızıp bağıracağız ama inanın kızarken bile mutlu olacağız; Çünkü biz inanıyoruz ki mutluluk varılacak hedef değil, katedilen yoldur. Biz bu yolda iki mutlu noktayız ve sizlerle bir sürü mutlu noktacıklar olmak için buradayız....



24 Şubat 2012 Cuma

Bir fincan kahvenin bile kırk yıl hatırı varsa bir AİLEYE yıllarla hatır mı biçilir...


Bir varmış bir yokmuş...Günlerden bir gün daha henüz pire berber deve tellal,Alev 5 yaşında,Çiğdem taze doğurulmuş iken, gözünden 2 damla yaş akan yan komşu Çiğdem’e ilk hoşgeldin bakışlarını atar iken; yıllardan 1981, aylardan Ağustos, günlerden Ağustos sıcağı ve yerlerden Ayvalık’ken koskocaman bir aile varmış çam ağaçlarının kokusuna bezenmiş mutlu gülücüklerle miniminnacık yeni hayatı kucaklayan...
İnsan kendi doğduğu günü hatırlayamıyor ne yazik ki ama eminim, yıllardan 1976, günlerden Kasım soğuğunda beni de sevgileriyle ısıtan koca bir aile vardı yanımda...
Niye yazıyorum bu kelimeleri şimdi, ama varacağım yer belli...Aile...aile olmak...aile olabilmek ve değerini bilebilmek...doğdugunun hakkını verebilmek,kasım soğuğunda ısıtılmanın Ağustos sıcağında serinletilmenin hakkını ödeyebilmek....
Daha ayaklarımız 20 li numaralardayken, etrafımızdaki herkes bize, hep orada olacaklarmış gibi, görünür; hep aynı kalıp dünyaya kazık çakacaklarmış gibi... Ayaklarımız 30 lu numaraların başındaykense, biz hiç o kadar büyümeyecekmişiz gibi uzaktadırlar, ama gelgelelim 30 lu numaraların sonlarına geldiğinde ayaklar, işte o zaman ZAMAN akmaya başlar...Saçlardaki aklar görünür olur, boyumuz uzamış biz görebilir olmuşuzdur belki de kim bilir...Ama işte oradadırlar ve gün geçtikçe artmaktadırlar...
Tik tak Tik Tak...TAK 
O kadar hızlı geçer ki yıl denilen zalim zaman birimleri, biz daha kavrayamadan değerini, devrilmeye başlar birer birer hayatımızın direkleri...
Kardeşim; 2 yıl önce kaybettiğim, en sağlamıdır hiç devrilmez dediğim, aniden devrilişine de hala rüya gözüyle bakıp sürekli özlediğim Ailemizin direği CANIM KOCA BABAM ile ilgili bir hatırasını yazmış,okurken gözlerim kırmızı sulu bir ıslaklıkla kaplandı. 
Gözüme birşey kaçtı herhalde Babacığım, bilirim sen ağlayanlara hiç dayanamazsın!
Benim kelamım buraya kadar; şimdi hayatımızdan bir yaşanmışlık ile bir sonraki yazıda kardeşim Çiğdem’in kaleminde söz......


Alev Keskin
Twitter / @alewkeskin
http://about.me/alewkeskin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çok teşekkür ederiz,yorumlarınız bizim için çok değerli.