Neden Buradayız?

Sosyal Medyacı küçük kardeş yeni böbrek nakli olmuş büyük kardeşe demişti ki beş yıl önce "bre kardeş gel beraber kardeş kardeş bir blog açalım, hem çalalım hem oynayalım; bizimle oynamak isteyenleri de aramıza kata kata kocaman bir aile olalım."

İşte böyle çıktık yola,hem kendimiz için hem sizin için, hayatın ve hayatlarımızın içinden, aklımızdan geçenleri, aman aklımıza gelmesin dediklerimizi; görüşlerimizi; yaşanmışlıklarımızı ve yaşanmışlıklaşmasını umduklarımızı; Dün’ün Bugün’ün olası Yarınların içine Siz dostları da katıp, arkamızda rüzgar önümüzde hayat, savrulalım dedik.

Her telden çalmak için burdayız, hem ağlatıp hem güldürmek, bazen güldürürken ağlatıp bazen ağlatırken güldürüp hep düşündürmek için. Gün gelecek stresimizi atacağız birlikte, gün gelecek kızıp bağıracağız ama inanın kızarken bile mutlu olacağız; Çünkü biz inanıyoruz ki mutluluk varılacak hedef değil, katedilen yoldur. Biz bu yolda iki mutlu noktayız ve sizlerle bir sürü mutlu noktacıklar olmak için buradayız....



4 Ekim 2012 Perşembe

Yumurtadan Horoz Çıktı, Menemen Menüden Kalktı




 Sabah yataktan hayıflanarak kalkan Ahmet, çalar saatin yanağına bir şaplak indirip, yastığı ile vedalaştıktan sonra, aheste akan suyun tenine değişiyle uyandı.  Bir çok şeyin zamanının dolduğu bu sabah, bomboş bir zamanın koynu, yeni dolacakların aranağmesiydi. Dünkü kızarmış ekmek kokusu daha üzerine yağ sürülemeden pencereden dışarı sızmış, pervazda Ahmet’i bekleyen kuş mis gibi ekmek kokusuna dayanamayıp peşinden başka diyarlara kanat çırpmıştı. Dolapta kesilip yumurtaya katılmayı uman sucuk, küflü gözyaşlarına boğulmuş, yumurtanın içinden çıkan civciv horoz olup, başka sabahlarda başkalarına öter olmuştu...

Geç kalınmış bir şeyler vardı; zamanında seçilemeyenlerin zamanı dolmuştu. Ahmet eli boş, yanakları sarkık, sırtında bir ağırlık sabaha ağır konuştu. Sabah o kadar kızdı ki, aldı Ahmet’in kendisini yaşama seçeneğini, yerini öğlene bıraktı; Ahmet iş yerinde çalmayan telefonunun bekçiliğini yapıp dün açmadığı telefonlara hüzünle anısını çevirirken buldu kendini. Dün aldığı davetler dünde kalmış, dün öpmesi gereken dudaklar bugün öpülmekten kaçmıştı. Alt kattaki restorana inip bir menemen söyledi; "yumurtalardan horoz çıktı menemen de menüden kalktı" dedi garson, Ahmet de umduğunu değil bulduğunu açlığına doldurup, yavaş yavaş kararan havada yavaş yavaş adımlar saldı sokağa. Dün sinemada en çok görmek istediği film vardı, bu akşam yerini "geçmiş zamandan kovalananlar" almıştı.

Yürüdü Ahmet; dün eline koluna sığdıramayıp hiç birini taşımamayı seçtiği, bugün geri dönüşüm kutusunda yerini alan olası anılarının ağırlığı sırtında, yavaş yavaş adım üzerine adım attı. Attıkça hızlandı. Burnuna dolan ilk güzel kokuyu bu koku yarın burada olmayabilir diyerek içine çekti, içi de bir iç çekti; dünkü seçenekleri belki bugüne devretmemişti, ama bugünküleri çürütmeden hayatına katıp olası anılara gecikmeden kucak açmayı Ahmet dün kaybettiklerinde öğrenmişti.

Bazen kaybetmemeyi öğrenmek için önce kaybetmek gerekir ; zamanında seçilmeyenin, seçilme zamanının er geç geçeceği hayatın ileri akışının şırıltısıdır ki ben de Ahmet de daha güzel bir nağme duymadık. 

Dün kaybettik; bugün “ bazı hatalarım harikaydı, bazı harikalarım ise hata ” diyerek içinde horoz büyütmeyen yumurtalardan yapılmış bir menemeni afiyetle yedik.



-->

6 yorum:

  1. emeğine sağlık çok anlamlı

    YanıtlaSil
  2. Yanıtlar
    1. çok çok teşekkürler, begendiğinize çok sevindim; düşüncenizi paylaştıgınız için de ayrıca teşekkürler:)

      Sil
  3. Tarzınız ve yazılarınızdaki içtenlik süper okuyacağım !

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok çok teşekkür ederim, begenmenize ve düşüncenizi paylaşmanıza çok çok sevindim:)

      Sil

Çok teşekkür ederiz,yorumlarınız bizim için çok değerli.